İşte Başlıyoruz

Merhaba güzel insanlar:)

Hikayeme göz attıysanız birtakım arayışlar içinde olduğumu öğrenmişsiniz demektir. Ne yapacağımı bilemediğim bir hayata devam ederken aklımdaki “aslında ben bunu seviyorum galiba ya” başlıklı listemi deneyimlemeye başlayacağım ve bunları denerken ya da denemeyip vazgeçerken neler yaşadığımı paylaşmak için yazıyor olacağım. Önce kendim için, sonra da benimle arkadaşlığını paylaşmak isteyen herkes için.

Önce biraz kendimden bahsetmem gerekirse ki galiba gerekir; İstanbul’da doğmuş büyümüş, 26 yaşını bitirmiş, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Metalurji ve Malzeme Mühendisliği’nde hem lisans hem yüksek lisans eğitimini tamamlamış, bir yandan da özel bir firmada Ar-Ge Mühendisliği yapmaya devam eden genç bir kadınım. Yüksek lisansım henüz bittiği için ve ben eğitim sürecim boyunca kariyer planı yapmaktan bir şekilde kaçmayı başardığım için, gündemimdeki en güzel derdim “Ee ben şimdi ne yapacağım?” oldu. Yani akademik mi ilerlemek istersin Gülçimcim yoksa özel sektör ağzına bal çaldı mı?, diye soruyorum kendime. Benim özel sektörümün bal ile uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığı için her zaman akademik hayat daha cazip gelmişti:) Taa ki kendimi mesleki anlamda pek yeterli görmediğimi fark ettiğim ana kadar. Evet, belki akademik ilerleyebilirim, ama gerçekten verimli ve sürekli öğrenen bir akademisyen olabileceksem… Ve evet, işte burdayım, müthiş bir çıkmazla laptopun başında oturuyorum. Bu konuda çok kötümser olmayıp bunu birkaç ay içerisinde belki de bir sene içerisinde kararlaştırabileceğimi düşünüyorum ve zamanın akışına bırakıyorum. Bakalım, hep birlikte göreceğiz.

Bunların dışında bir de “Acaba başka bir meslekle mi uğraşmalıydım?” sorusuyla da beynimin ana haber bültenini meşgul etmekteyim ki bu zaten benim için başlı başına bir can sıkıntısı olmaya başladı. Kardeşim, senin aklın bunca zaman neredeydi? şeklinde çıkışlarım var kendime. Canım kendime üzülüyorum bu sebepten. O yüzden bu aralar bir de bazı hobiler kazanmaya çalışarak kendime seçme şansı tanıyabileceğim, beni mutlu edecek işler peşinde de koşuyor olacağım. Buraya da içten bir “Hayırlısı…” bırakmak istiyorum.

Demem o ki ben çok karıştım dostlar, kendime hemdem olmaya çalışırken buralarda olursanız pek tatlı pek güzel olmaz mı sizce de?

Pandemiye rağmen öpüldünüz, görüşmek üzere…

 

  1. Alexander diyor ki:

    Gülçin selam. Zaten hikayelerdeki kırılma noktaları genelde bir an, bir cümle ya da bir kelime oluyor. Öyle çok da olaylar sinsilesi olmuyor benim gördüğüm 🙂 Ki senin durumun da bu örnekleri destekler nitelikte:) İnsan ilk başta garip boşluğa düşüyor farkındalık seviyesine ulaşınca, etrafa pek de şuuru olmadan saldırıyor; şunu da yapayım, şunu yapmasam olmaz diye. Belki de olayın nereye gideceğini bilmediğimiz durumlar işin tuzu biberi ve böyle olması gerekiyor, işin raconu bu 🙂 Ben de elektrik mühendisiyim. Kırılma anlarımdan biri de asistanlık alımlarında yedek olmamdı (iyi ki asil olmamışım ki olamamışım zaten :)) Özel sektördeki belirsizlik bence biraz daha heyecan katıyor duruma. Okuldaki geleceğin o kadar belli ki açıkçası bu durum biraz işin motivasyonunu düşürüyor gibi geliyor bana. Bilemiyorum belki ben tersten bakıyorum olaya 🙂 Bu arada, “ acaba başka bir meslek mi seçseydim ?” durumunu yaşamayan var mı? Hayır varsa ondan bir motivasyon konuşması dinlemek isterim 🙂 Güzel bir eski yapıya bakıp “ya acaba mimar mı olsaydım” ya da gece yıldızlı gökyüzüne bakıp “ya ben uzay mühendisliği okuyacaktım aslında ne ara buralara geldik” dediğimi hatırlıyorum 🙂 Aslında kritik cümleyi sen yazmışsın yazında, ben de altını çizeyim burada: akışına bırakmak. Çok kullanıldığı için kulağa belki biraz uyuz geliyor 🙂 ama iyi özümsemek gerekiyor değerini kaybettirmeden. İnsan bir süre sonra gerçekten yoruluyor ve akışına bırakacağı durumlara gelmek istiyor. Önemli olan akışına bırakacak mantık seviyesine ulaşabilmek, gerisini zaten akış halledecek değil mi 🙂

    • Gülçin Genç diyor ki:

      Benzer şeyler düşündüğüm insanlarla karşılaşmak çok mutlu ediyor beni, “iyi ya bak yalnız değilsin işte” diyorum kendime. Ve aynen öyle, akışına bırakmak çok rahatlatıyor insanı, bir de geleni kabul etmek galiba. Çok savaş vermeye, çokça sorgulamaya gerek olmadan, hadi bakalım yaşayıp bi’ görelim, demek lazım. Böyle yapabilenlere, yapmak isteyenlere selam olsun,
      Sevgiler:)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir